DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, salgınla birlikte Türkiye ve dünyada yaşanan ekonomik krizin etkileri ve çözüm arayışlarını değerlendirerek açıklamalarda bulundu. Babacan, israfın 'başlı başına bir gelir kaynağı' olduğunu ifade ederek krizin etkilerinin azaltılması için üç öneride bulundu. Türkiye'nin dış borcuna dikkat çeken Babacan, döviz ihtiyacı için acil kaynak arayışı, Merkez Bankası'nın TL üretiminin sınırlarının belirlenmesi ve israfın önlenmesinin önemli olduğunu söyledi.
'Türkiye şu anda felç olmuş durumda . Çünkü yabancı düşmanlığı, batı düşmanlığı söylemi şu andaki iktidarı öylesine bir köşeye sıkıştırdı ki kendi söylemleri ile öylesine dar bir alana hapsoldular ki çıkıp da dışarıda ne oluyor, ne bitiyor, dünya bu krizi nasıl çözüyor, bu kadar ülke trilyonlarca dolarlık anlaşmalarla birbirleriyle nasıl yardımlaşıyor, buna bakacak konuşacak kimsenin yüzü yok açıkçası. Yazıktır inatlaşma uğruna bu ülke fakirleşir. Dolayısıyla geniş düşünmek lazım. Biz bize kuşkuşuz yeteriz ama ne zaman yeteriz? Ortak aklımızı çalıştırdığımız zaman yeteriz. Toplumsal mutabakat arayışıyla karar verdiğimiz zaman biz bize yeteriz. Biz bize yeterizdeki anlayış eğer dar bir kadro, tek bir karar mercii ile ‘biz bize yeteriz, biz her şeyi herkesten iyi biliriz’ diyerek yönetmeye kalkarsak inanınn bunun maliyeti çok büyük olur. ' diyerek sözlerini dile getirdi.
Geçiş garantili köprü ve tünellerle ilgili birkaç sözünü söyleyen Babacan, tedbirlere yönelik önsezide bulundu. 'Bu kamu özel ortaklıkları işin teorisine baktığımızda dünyada uygulanan modellerdir. Ancak şöyle bir ilkeye dikkat etmek gerekiyor. Kamu özel ortaklığı ancak bir proje sürekli kendisi bir nakit üretiyorsa o zaman uygulanması gereken projelerdir. Türkiye maalesef o şekilde projelerle başladı ondan sonra bütçede alan bulamadıkça çok genişledi bu uygulama. Üstelik bu kamu özel ortaklığı uygulamalarına baktığımızda ihaleler maalesef şeffaf ve geniş katılımlı olmadı. Fırsat eşitliğine dayanan bir ihale sistemi burada uygulanmadı. Pek çok proje olması gerekenden çok daha pahalıya mal oldu. Hem projenin kendisi pahalı oldu hem de projenin finansmanı pahalı oldu. Bunların arkasındaki finansman anlaşmalarına baksanız çok yüksek faiz maliyetleri var. Ve bunların hepsi yıllara yayılarak şimdi bu milletin sırtına yük olarak gelmiş durumda. Bu projelerin tek tek ele alınması gerekecek. Tek tek sorgulanması gerekecek. Ama bi anlamada bu projelerin arkasındaki bağlayıcı anlaşmalar ne ise bu anlaşmaların da içeriğine dikkat etmek lazım. Bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilmez. Projelerin hatası olabilir ama tamamen idari tedbirle oradaki sözleşme hukukuna aykırı davranırsanız o da başka temel hukuk ilkelerini delmek demektir. Bu sözleşmelerle yapılacak olan şey öncelikle idari ve yargısal süreçlerin işletilmesi, iyice incelenmesi ve detaylı bir tablonun ortaya çıkarılması. Eğer kararlar alınacaksa bunların da mümkün olduğunca yargı kararı ile sürdürülmesi. İnşallah bizim tarafta yapılırken bu sözleşmeler bu maddeler konuşulmuştur. Hukuk çerçevesinde yanlışları düzeltmek lazım. Ama ne olursa olsun bu milletin sırtındaki büyük yüklerin şöyle ya da böyle azaltılması lazım.'
Ben hükümetteyken çok faiz tartışması yaşadık ve benim hükümette olduğum dönemlere bakın, toplam bütçedeki faiz ödemesi yıllık 50 milyar TL civarında seyretmiştir. 2017’ye yap-işlet-devretler hatiç sadece bütçeden ödenen faiz rakamı 57 milyar. 2018’de bu rakam 74’e çıkmış, 2019’da 103 milyara çıkmış yani 2 senede 57 milyardan 103 milyara çıkan bir faiz ödemesi var. 2020 yılının bütçesindeki faiz ödeneği 129 milyar tl. Siyasetin finansmanı çok önemli bir konudur. Siyasetin mutlaka helal, şeffaf ve yaygın kaynaklardan finanse edilmesi lazım. Bu dünya için de Türkiye için de geçerli. Aksi halde siyaseti kim finanse ediyorsa siyaset onun için çalışıyor maalesef. Topluma yaygın, üyelik tabanına yaygın, üst limitleri iyi belirlenmiş, helal, temiz ve şeffaf kaynaklardan finanse edilen bir siyaset, o ülkenin toplumunun tümü için iyi şeyler üretir. Refahı artmış bir toplum aynı zamanda zaten özel sektörü ve sermayesi için de iyidir. Büyüyen bir ekonomide sermaye sahipleri daha çok iş yapacaktır nihayetinde. Biraz böyle bakmak lazım, yani sistemin münferit zenginler üretmemesi lazım. Sistemin toplumu topyekün zenginleştirmesi lazım. Münferit zenginler üreten ülkelere baktığınızda çoğunlukla otokratik rejimler ya da sermayenin siyaset ve demokrasi üzerinde hükmettiği rejimlerdir.
Ekonomiye krize dair öneriler
'Öncelikle Türkiye’nin kendine güvenmesi lazım. Ben 35 yaşında hazineden sorumlu bakan olarak göreve başladığımda bu ülkenin hazinesi yüzde 66 faiz ödüyordu. Kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 74’tü. IMFye olan net borcumuz 22 milyar dolardı. Biz bu yüzde 66 faizi aldık ve yüzde 4,5’e düşürdük. 34 yıldır iki haneli olan enflasyonu iki yılda tek haneye düşürdük ve paradan 6 sıfır attık. IMF'nin borcunu sıfırladık. Bunların hepsini yaptık. Çözümsüz hiçbir kriz yok. Dünyaya bakın ekonomik krizlerin hepsi bir şekilde bitiyor. Pandemi salgınlarının da süresi bir şekilde bitiyor. Bunun en az hasarla yönetilmesi önemli. Bunun da çaresi var. Nasıl çözüleceğini de çok iyi biliyoruz. Burada en çok etkilenen toplum kesimleri kim öncelikle oradan başlamak gerekiyor. Öncelikle günlük kazanıp harcayan bir kesim var. Öncelikle bunlara acil çözüm bulmak gerekiyor. Ekmek parası bulmakta güçlük çeken bir kesim var, buradan başlamak gerekiyor. Esnaf, zanaatkar aynı zamanda çiftçilerimizin tarım üretimine devam etmesi ve bunların her türlü maliyetlerinin hemen düşürülmesi gerekiyor.
İsrafı hemen durdurmak gerekiyor. Nerede israf ve lüks varsa anında durdurmak gerekiyor. Bakın Türkiye aşağı yukarı 4-5 yıldır, kendi ekonomik gücünün çok daha üstünde müsrif bir hayat yaşadı. Bunu en fazla da devlet yapıyor maalesef. İsraf çok büyük. Üstelik devlet harcamaları kontrolsüz. Büyük projeler ihale edilirken, en büyük ihaleler acil maddeye sokuluyor teklif usulu şeklinde sadece üç kişi çağrılıyor. ‘Sen teklif ver’ diyerek onların içinden seçiliyor. Bunlar çok büyük maliyet getiriyor devletin sırtına bunları hemen düzeltmek lazım. İsrafı kesmek başlı başına bir gelir kaynağı Türkiye için. Artı Türkiye'nin mutlaka döviz ihtiyacı var Türkiye’ye bir şekilde bu dövizin bulunması lazım. Şu anda Türkiye'nin 436 milyar dolarlık dış borcu var ve 1 yıl içinde çevirmesi gereken rakam da 172 milyar bunun bir kısmı devlet ama kabaca 80 milyar bankalar 80 milyar şirketlere ait. Yani bu dövizin bulunması gerekiyor. Devletin de bulması gerekiyor özel sektörün de bulması gerekiyor. Türkiyenin topyekun bulması gerekiyor. Eğer bu döziv bulunamazsa Merkez Bankası rezervlerinin zaten bu kadar minimum seviyeye indirdiği bankaların iyice kasıldığı bir dönemde Türkiye'deki kriz iyice derinleşir Allah korusun. Dolayısıyla döviz kaynaklarının şöyle ya da böyle bulunması lazım. İç kaynaklar ile dış kaynakların iki kanatlı kuş gibi mobilize edilmesi lazım. Sadece Türk Lirası kanadıyla bu kuşu uçuramazsınız. Bir yerde debelenir durur. Döviz kanadının da acilen bulunması lazım. Aksi bir şekilde bunun sonucu durgunluk ve enflasyondur. Allah korusun oradan çıkmak da zor olur maliyetli olur. Önümde en az 100 maddelik bir liste var ancak 3 madde saydım.' açıklamalarını dile getirenAli Babacan, salgınla birlikte Türkiye ve dünyada yaşanan ekonomik krizin etkileri ve çözüm arayışlarını değerlendirmesiyle gündeme taşıdı.