CHP, Türkiye’de polis ve bekçilerin vatandaşlara yönelik şiddetinin artmasını TBMM gündemine taşıyarak Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi.

CHP İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan tarafından Meclis’e sunulan araştırma önergesinde, polisler ve bekçiler tarafından uygulanan şiddetin varlığıyla ilgili ortada güçlü deliller varken, çoğu olayda savcılar tarafından inceleme başlatılmadığının altı çizildi.

Aydoğan’ın sunduğu önergede, “Hukuki süreçte yaşanan bu aksaklıklar nedeniyle başta belirtilen “cezasızlık kültürü” kavramının sonuçlarını bugün sokaklarda yaşanan polis, bekçi şiddeti vakaları olarak karşımızda görüyoruz” tespitine yer verildi.

CHP tarafından Meclis’e polis ve bekçiler tarafından uygulanan şiddetin üzerine gidilmesi için verilen araştırma önergesinin tam metni şu şekilde:

'Toplumu huzursuz ediyor'
Ülkemizin yıllardır karşı karşıya olduğu, sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından raporlanan, kamuoyu ile paylaşılan, basına yansıyan olaylardan da bilenen sorunu güvenlik güçlerinin vatandaşa yönelik şiddet içeren tutumudur. Geçmişte kalması gereken bu sorunun son günlerde ülkenin çeşitli kentlerinde, sokak ortasında yaşanıyor olması toplumu huzursuz etmiştir.

İnsan Hakları savunucularının, STK’ların tezine göre bu olguların ısrarla sürmesinin temel nedeni cezasızlık kültürünün devam etmesi olarak ifade ediliyor. Polis şiddeti iddialarıyla ilgili soruşturmaların kusurlu yürütülmesi yine konu hakkında çalışan uzmanların köklü bir sorun olarak nitelendirdikleri bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vatandaşın güvenliğinden sorumlu köklü bir kurum olan Emniyet Genel Müdürlüğü ve kolluk personelinin bu tür olaylarla itibarının zedelendiği de göz önünde bulundurulmadır. Yaşanan olayların tüm kuruma olan güveni sarmasının önüne geçilmelidir.

Genelde, kötü muameleden işkence ve ateş etmeye, polis şiddeti vakalarının adli soruşturmayla sonuçlanma oranının düşük olduğu görülmektedir. Savcılık soruşturmalarının çok yavaş ilerlediği, sıklıkla kovuşturmaya gerek olmadığı kararıyla sonuçlandığı ifade edilmektedir.

Kolluk personelinin şiddet içeren saldırılarıyla ilgili ortada güçlü ve aleni deliller olmasına rağmen (televizyonlarda, sosyal medyada yayınlanmış görüntüler gibi) savcıların inceleme başlatmadığı olay sayısı hala çok fazladır.

İnsan hakları savunucuları tarafından hazırlanan raporlara göre kovuşturma yürütülse bile davalar da soruşturmalar gibi yıllarca sürmektedir ve bu davaların mahkumiyetle sonuçlanma oranı son derece düşüktür. Bu tür suçlarla ilgili nadiren de olsa verilen hapis cezası kararları suçun ağırlığıyla orantılı olmamaktadır. Adli kovuşturma ile ilgili sorunların yanı sıra, kolluk kuvvetleri hakkında kötü muamele gibi suçlar nedeniyle verilen idari tedbir kararlarının sayısı daha da azdır.

Hukuki süreçte yaşanan bu aksaklıklar nedeniyle başta belirtilen “cezasızlık kültürü” kavramının sonuçlarını bugün sokaklarda yaşanan polis, bekçi şiddeti vakaları olarak karşımızda görüyoruz. 

'Konunun incelenmesi elzem'
Son günlerde sık sık karşılaştığımız kolluk güçlerinin uyguladığı şiddet vakalarının sebeplerinin araştırılması ve söz konusu şiddetin engellenmesi, ayrıca toplumun güvenlik güçlerine olan güveninin tazelenmesi adına yukarda belirtilen öneriler ve tespitler de göz önüne alınarak konunun Meclis çatısı altında incelenmesi, uzmanların görüşleri alınarak ve tüm tarafları dahil ederek bir Meclis Araştırma komisyonu kurulması elzem hale gelmiştir.

Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bu konun araştırılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Aydoğan, “Şayet devlet bu vakaların üstünü örterse kendi itibarını ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün itibarını zedelemekten başka bir şey yapmaz. Kolluk kuvvetine olan güvenin ve inancın sarsıldığı bir ülkede vatandaş kendini nasıl güvende hissedecek? Memlekette kurumlara olan güvenin tartışılıyor olması düşündürücüdür. Kaldı ki en çok güven vermesi gereken ve hatta varlık sebebi vatandaşın güvenliği olan kolluk güçleri sokaklarda vatandaşa şiddet uyguluyor. Bu iddialar acil biçimde değerlendirilmeli ve gereken yapılmalı.” şeklinde konuştu.

KUTUPLAŞTIRICI DİLİN SOUÇLARI
Ülkede siyasilerin kutuplaştırıcı dilinin tüm kurumlara sirayet ettiğinin ve bu söylemin toplumda derin yaralar açtığının altını çizen Aydoğan, “Ülkeyi yönetenler her gün çıkıp ekranlarda saldırgan bir dil kullanırsa, attıkları her adımda hukuku, kuralları çiğnerlerse yönettikleri kurumlarda çalışanlar da aynısını yapar. Merkezi yönetim şapkasını önüne koyup bir düşünmeli. Bu toplum böyle bir muameleye layık görülüyor. Bu kabul edilemez! Kurallar toplumda huzur, barışı sağlamak ve özgürlükleri sağlamak adına koyulur. Birinin özgürlüğünün başladığı yerde diğerininki bitiyorsa orada gerçek bir özgürlükten söz edemeyiz. Kurallar herkesin hakkını korumak içindir. Kimse kendi kendine kural koyup hukukun alanına girerek ceza veremez. Aleni biçimde çiğnen bu kurallar yarın çok büyük olaylara sebebiyet verebilir.

SİYASİ ÜSLUPTAN BAĞIMSIZ DEĞİL
İstanbul’da, Adana’da, Çorlu’da, Güneydoğu ve Doğu illerinde, birçok kentte yaşanan polis veya bekçi şiddeti vakalarını takip ettiklerini ifade eden Aydoğan, “Ülkede yaşanan olayları iktidarın, hatta tüm siyasilerin üsluplarından bağımsız okuyamayız. Toplum müthiş bir baskı altında tutuluyor. İktidar otoriter bir anlayışla gün geçtikçe daha çok zora başvuruyor. Bütün bunlar iktidarın varlığını sürdürme mücadelesinden ileri geliyor. Devletin şefkatli ve kucaklayıcı olması beklenirken gün geçtikçe bu çizgiden uzaklaştığını görüyoruz. Devlet, hukuk kuralları ile vatandaşın güvenliğini, özgürlüğünü, malını, canını korumakla göreviyken bu vakalara kayıtsız kalınması kabul edilemez. Meclis bu duruma müdahil olmalı ve konu araştırılıp sorunu çözme noktasında somut adımlar atılmalı” şeklinde konuştu.