CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın varlık barışı ile ilgili rehberini değerlendirerek, “Valizlerle fiziki olarak para ve kıymetli maden, mücevher getirme olanağı tanıyan bu uygulamalar, Türkiye’yi ‘kara para cennetine’ dönüştürme adımıdır. Kaynağı belirsiz ya da yurt dışına çıkarılan servetlerin getirilmesi için servet sahiplerine tanınan bu dokunulmazlık ve ayrıcalıklar, vergi-sorgu-bildirim muafiyetleri iktidarın tercihinin kimlerden yana olduğunun en somut kanıtıdır” dedi.

CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda ekonomi, dış politika ve yeni düzenlemeleri ele aldı. Toprak’ın raporundan öne çıkanlar şöyle:

ENDİŞE VERİCİ DÜZENLEME

Bir yandan demokratikleşmeden ve reformdan söz eden iktidar, diğer yandan toplumsal baskıyı artırmaya devam ediyor. 6 Ocak’ta yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe konulan yönetmelik değişikliğiyle emniyet güçlerine ve asli görevi istihbarat olan MİT’e, TSK silahlarının bedelsiz belgesiz devri, MİT tarafından ‘dost-müttefik ülkelere’ TSK silahlarının ‘belgesiz-bedelsiz’ gönderilmesine olanak sağlanıyor. Yönetmelik değişikliği dikkat çekici ve endişe verici bir düzenlemedir. Söz konusu kararla milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden terör, toplumsal olaylar ve şiddet hareketlerinin meydana gelmesi durumunda TSK, Emniyet ve MİT'in taşınır mallarını herhangi bir şarta bağlı olmadan birbirine devredebilmesinin önü açılmaktadır. Yönetmelikte yapılan bir başka değişiklikle de ‘Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nca uluslararası anlaşmalara dayanılarak dost veya müttefik ülkelere ve bu ülkelerde bulunan kamu veya özel nitelikli kurum ve kuruluşlara mal ve hizmetin yardım olarak verilmesi maksadıyla tedarik edilecek taşınırlar’ ifadesi eklenmektedir. Her ne kadar söz konusu taşınır mal devrine ilişkin olarak milli güvenlik, terör olayları vb. gerekçeler sıralansa da gerçek amaç ve sınırlar belirsizdir. Uluslararası anlaşmalara dayanılarak ‘dost ve müttefik’ ülkelere taşınır mal işlem belgesi olmaksızın silahların sevkiyatının ‘yardım’ olarak bedelsiz şekilde yapılmasının amacı nedir? Hangi ülkeye TSK silahları bedelsiz ve belgesiz gönderilecek? NATO ittifakındaki müttefiklerimizin TSK’nın silah yardımına ihtiyacı olmayacağına göre, bedelsiz belgesiz TSK ve MİT tarafından taşınır mal gönderilecek diğer ‘dost ve müttefik ülkeler’ hangileri? Trablus yönetimiyle askeri iş birliği anlaşması imzalanıp, süresi 18 ay uzatılan Libya mı? Tank-Palet fabrikasını bedelsiz verdiğimiz Katar mı?

TÜRKİYE’Yİ KARA PARA CENNETİNE DÖNÜŞTÜRME ADIMI

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Servet Affı ve Varlık Barışı adı altında yürürlüğe giren yasal düzenlemeyle ilgili yayınladığı uygulama rehberine göre, Türk vatandaşı olmayanlara da yurt dışındaki kaynağı belirsiz, beyan edilmemiş varlıklarını Türkiye’ye getirme imkânı sağlanıyor. Valizlerle fiziki olarak para ve kıymetli maden, mücevher getirme olanağı tanıyan bu uygulamalar Türkiye’yi ‘Kara Para Cennetine’ dönüştürme adımıdır. Rehbere göre; yurtdışında dövizi serveti, beyan etmediği vergisi ödenmemiş kazancı bulunanlar, Türkiye’de vergi mükellefi ya da vatandaş olup olmadığına bakılmaksızın Türkiye’deki bir bankaya yapacağı bildirimle parasını transfer edebilecek. Bu varlıkla ilgili hiçbir sorgulama ya da vergi incelemesi yapılmayacak. Türk vatandaşı ya da yabancı uyruklu servet sahipleri dilerse, dövizini, altınını, mücevherini veya diğer menkul varlıklarını, bavullarla, çantalarla, kargo araçlarıyla ‘fiziki’ olarak da getirip gümrükten sorgusuz geçirecek. Bunun için sadece gümrüğe bildirimde bulunması ve gümrükten bir belge alması yeterli olacak. Bu tip ödemelerde ise paranın Türkiye’ye getirilme şartı da aranmayacak. İktidarın bugüne kadar yedi kez yürürlüğe koyduğu servet affı ile ülkeye giren kayıt dışı para, döviz, varlıkların tutarı bilinmiyor. Bunlar şeffaf şekilde Maliye verilerinde görünmediği gibi kamuoyuna da açıklanmıyor. Kaynağı belirsiz ya da yurt dışına çıkarılan servetlerin getirilmesi için servet sahiplerine tanınan bu dokunulmazlık ve ayrıcalıklar, vergi-sorgu-bildirim muafiyetleri iktidarın tercihinin kimlerden yana olduğunun en somut kanıtıdır.

TÜİK RAKAMLARINA GÜVEN YOK

Aralık ayı son haftasında yapılan elektrik, doğal gaz, köprü geçiş ücretleri, alkollü içkilerde ÖTV artışları aralık ayı ve dolayısıyla 2020 yıllık enflasyonuna yansımadı. Salgın nedeniyle üretimdeki düşüş, tedarik zincirlerindeki aksaklıklar üretimin raflara ulaşımını kısıtlıyor. Gıda enflasyonunda çok ciddi düşüşler bekleme ihtimalini azaltıyor. Asıl önemlisi, aralık ayının son haftasında yapılan zamlar gerek aralık gerekse 2020 yıllık enflasyonuna yansımadı. Söz konusu enflasyon verileri esas alınarak enflasyon farkıyla birlikte memur ve memur emeklilerine yapılan yüzde 7,6’lık, işçi, esnaf, çiftçi emeklilerine yapılan yüzde 8,6’lık zam gerçek enflasyonun altında tutularak milyonlarca dar gelirli çalışanın, emeklinin en az 2-3 puanlık maaş artışı hakkı gasp edildi. Gerek TÜFE'Yİ-ÜFE farkının gerekse gıda, dayanıklı eşyadaki yüzde 30’u aşan fiyat artışlarının ve nihayet yılın son haftasına sıkıştırılan zamların yansımasıyla ocak ayı enflasyonunun yüksek çıkması, yıllık enflasyonun yüzde 16’ya yaklaşması söz konusu olabilir. Nitekim ülkemizin önde gelen iktisatçı, istatistikçi bilim insanlarının oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENA Grup) hesabına göre aralıkta aylık tüketici enflasyonu yüzde 4,08 arttı ve 2020 yılı enflasyonu oranı yüzde 36,72 oldu. TÜİK ile ENA Grup enflasyon hesapları arasında yüzde 150’ye varan bir farkın oluşması, halkın, tasarruf sahibinin, yatırımcının neden TÜİK’in hesabına güvenmediğini ve bu hesaba dayanarak artırılan faizlere rağmen TL’ye geçmediğini, iktidarın ekonomik söylem ve eylemlerine inanmadığını da açık şekilde ortaya koyuyor.

KENDİ ÜLKESİNİN DEMOKRASİSİNE SUİKAST

ABD’de yaşananlar bir yandan demokrasilerin ne kadar kırılgan olduğunu gösterirken, diğer yandan hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin ne kadar hayati olduğunu sergiledi. Seçilmiş bir başkanın ülkeyi içine sürüklediği tehlikeli süreç karşısında, başkan yardımcısı ve parlamento, bu yeminin ve anayasanın işlerine gelmediğinde yok sayacakları bir unsur olmadığını gösterdiler.  Sözde demokrasi, demokratikleşme, hukuk, adalet, anayasa, seçim, sandık, milli irade, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti vb. kavramları dillendirip, özde bu kavramların tamamını kişisel iktidar ve ikbali yitirmeme uğruna kullanmanın, istismar etmenin demokrasiler için, kitlelerin kandırılması ve yönlendirilmesinde ne denli tehlikeli olduğu gözler önüne serildi. Tüm dünya 6 Ocak gecesi canlı yayında seçilmiş bir başkanın kendi ülkesinin demokrasisine yönelik suikast girişimini izledi. Başkan Trump, seçimleri kaybedeceğini anlayınca kampanyasında hile gerekçesini öne sürerek önce büyük bölümünü kendi döneminde atadığı yerel ve federal yargıyı devreye sokmaya çalıştı. Tüm bu hamleler gerçekte bağımsız yargının, siyasetten talimat almayan yargıçların, anayasal güvence altındaki yargıç teminatının bir demokraside, hukuk devletinde ne kadar hayati ve vazgeçilmez olduğunu gösterdi.