Mahalli, "Peki getirisi ne olursa olsun “kuru bir iktidar” için değer mi? Herkesle iyi geçinmek ve onların hayır duasını almak varken ne gerek kavgaya.  Kolay değil virüs anayasa, kanunlar, yönetmenlik ve bilumum yazılı matbuatı tınmıyor. Yakaladı mı şapur şupur öpüyor." ifadelerini kullandı. 

Hüsnü Mahalli'nin yazısı şöyle oldu:

Onuncu yılına yaklaşan Kanlı Arap Baharı’ndan bu yana ama özellikle son beş yılda Cumhurbaşkanı Erdoğan   halkın yarısını ‘düşman’ belledi ve öyle davrandı. Kendisine karşı olan ya da kendisini eleştiren herkes için neler neler söylemedi. Söylediklerini tekrarlamanın   bir anlamı yok çünkü herkes hatırlıyordur. Açılan hakaret davaları ve bu davalarla içeri atılanlar ayrı bir konu. Ama aynı Erdoğan gerektiğinde yani sıkıştığında ‘milli birlik ve beraberlik’ söylemiyle karşımıza çıkıyor ama yine de birilerine sataşmadan edemiyor. Yani birilerine sataşıyor.

Son bağış kampanyası olayında olduğu gibi.

Cumhurbaşkanı olarak bir bağış kampanyası başlatabilir ama başkaları da kendilerine göre haklı gerekçelerle bu kampanyaya karşı çıkabilir ve eleştirebilir.

Bundan daha doğal bir şey olamaz ve olmamalı.

Bildiğim daha doğrusu hatırladığım kadarıyla bir zamanlar “ifade özgürlüğü” denilen bir hakkı anayasamız koruyordu. Eğer bu “özgürlük” artık yoksa koronavirüse karşı maske takma zorunluğu olduğu gibi muhaliflere de konuşmayı engelleyen bantlar yapıştıralım. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Keşke öyle olmasaydı!

Ülke ve insanlar olarak hepimiz farklı düzeylerde de olsa çok zor bir dönemden geçiyoruz.

İktidar her konuda olduğu gibi bilerek yani kasıtlı ya da bilmeyerek bir sürü yanlışlık yapıyor.

Her konuda olduğu gibi şimdi de koronavirüsüe karşı savaşta. Cumhurbaşkanı Erdoğan toplumun tüm kesimleriyle gerçekten barışmak istiyorsa tek bir şeyi yapabilir, yapmalı: Yandaş medyadaki ilkel tiplerden kurtulmak. Allerjik bu ilkel tipler öncelikle kendisine sonra da ülke için çok tehlikelidir. Durduk yerde herkese saldıran maaşlı ilkel troller gibi.

Ezici çoğunluğu yalakalıkta “level atlamak” için kendi aralarında yarışıyorlar. Televizyon televizyon dolaşan her konunun, zamanın ve mekanın uzman ve azmanlardan farkları yok. Bu hastalıklı tipler var oldukça iktidar ne yaparsa yapsın işe yaramaz ve hiçbir konuda inandırıcı olmaz olamaz. İnsanların sinirini bozmak ayrı bir konu. Ben olsam bu tipleri korona karantinası gibi 14 gün zorunlu ama ücretsiz izne çıkarırım. İnanın bana memleket rahat bir nefes alır.

Aksi takdirde var olan tavrını sürdüren iktidar halkın geniş kesimleri açısından umutsuz bir vakıa olarak ayakta kalabilir ama bu ülke sıkıntılardan asla kurtulamaz.

İstanbul seçimlerinin ikinci turu bir ders olmalıydı ama olmadı.

İşte bu nedenle “nevi şahsına münhasır bir vakıa” olarak AKP iktidarı tarihe geçebilir ama o zamana kadar halkı ve ülkeyi perişan eder. Her şey ortada. Var olan durumu görmemek bir körlüğün ötesinde ideolojik bir saplantının hastalıklarını kanıtlamaktadır. Dünyada hiçbir iktidar tarihin hiçbir döneminde halka ve gerçeğe rağmen ayakta kalmamış ama yaptığı hataların da bedelini ağır ödemiştir. Ders almak isteyenler için tarihte çok hikaye var. Çok gerilere gitmeye gerek yok.

Saddam, Kaddafi, Mübarek, El-Beşir, Bin Ali ve Ali Abdullah Salih.

Saddam asıldı, Kaddafi linç edildi, Mübarek dostu El-Beşir gibi 30 yıl cumhurbaşkanı kaldıktan sonra kendini demir parmaklıkların arkasında buldu, Bin Ali Suudi Arabistan’da sürgünde öldü ve Yemenli Salih feci bir şekilde öldürüldü. Başkaları da var. Hepsi de ülkelerini perişan ettiler. Bu ülkeler 30-40 yıl kendine gelemez.

Peki getirisi ne olursa olsun “kuru bir iktidar” için değer mi?

Bana kalırsa hayır.

Herkesle iyi geçinmek ve onların hayır duasını almak varken ne gerek kavgaya.

Sonuçta bu dünya fanidir.

Baksanıza gıcık bir virüs geldi herkes korkudan evine saklandı.

Kolay değil virüs anayasa, kanunlar, yönetmenlik ve bilumum yazılı matbuatı tınmıyor.

Yakaladı mı şapur şupur öpüyor.

Kolonya da işe yaramıyor.

Önemli olan bağışıklık sistemi.

Yani direnme gücü.

Kötü olan her şeye karşı!