15 Mayıs 1919…

Saat sabahın 7.30’u…

İzmir halkını emperyalistlerin işgaline karşı direnişe çağırırken “Burayı Yunan’a vermeyeceğiz. Vermek isteyen kuvvetle de kozumuzu paylaşacağız” diyen Hukuk-u Beşer Gazetesi’nin yurtsever başyazarı Hasan Tahsin, koyu renk takım elbisesini giymiş olarak  Konak Meydanı’nın Kordonboyu tarafında
bekliyor.

Çok geçmeden Yunan gemileri, Pasaport Limanı’na çıkarma yapmaya başlıyor…

İzmir’in Rumlarıyla yerli işbirlikçi hainler, işgalcileri, ellerindeki Yunan bayraklarını sallayarak ve coşkulu alkışlarla karşılıyorlar.

Yunan askerlerinin İzmir mahallelerine dağılmak üzere yürüyüşe geçtikleri sırada, Hasan Tahsin kalabalığın arasından sıyrılıp en öne geçiyor ve hançeresini yırtarcasına bağırıyor: 

"Olamaz, olamaz! İzmir'e böyle ellerini kollarını sallayarak giremezler!.."

Kordon boyu bu sesle yankılanırken, Hasan Tahsin silahının çıkararak düşmana ilk kurşunu sıkıyor.

İki işgalci onun kurşunlarıyla yıkılırken, düşman da süngüleriyle, henüz 31 yaşındaki büyük kahramanı şehit ediyor.

Hasan Tahsin'in tabancasından çıkan ilk kurşun, sadece İzmir'de değil, Anadolu'nun her yanında direnişin işaret fişeği oluyor.

Örneğin Demirci Efe olayı duyar duymaz yerinden fırlayarak "Bir genç düşmana ilk kurşunu sıkmış, bundan sonrası bize düşer" diyor.

Onu diğer efeler ve direnişçiler izliyor.

Böylece Ege'nin şanlı kurtuluş destanı o ilk kurşunlarla yazılmaya başlanıyor...

Bugün vatansever gazeteci Hasan Tahsin'in emperyalistlerin süngüleriyle şehit edilişinin 101'inci yıldönümü.

Onu ve tüm şehitlerimizi sevgi, saygı, rahmet ve minnetle anarken, yazımızı bir başka basın şehidi Uğur Mumcu'nun adeta günümüz gazetecilerine ders niteliğindeki şu unutulmaz sözleriyle noktalayalım:

'Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin, boyun eğeceksen gazeteciyim demeyeceksin!..'