İYİ Parti lideri Meral Akşener katıldığı bir radyo programında soruları yanıtladı. Akşener, "AKP'yle yan yana gelmemiz mümkün değil" dedi ve Sırrı Süreyya Önder'in iddialarına yanıt verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Akşener, “Tek kişinin hakim olduğu partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bu ülkenin vatandaşları için kabus olduğuna kanaat etmiş, iman etmiş bir insanım. Dolayısıyla bu sistemin övüldüğü, bu sistemler üzerinden yol yüründüğü bir noktada AK Parti’yle yan yana gelmemiz mümkün değil” dedi.

Akşener’in açıklamalarından satır başlıkları şu şekilde:

“İnsan olduğumuzu hatırladık. Tüm insanlar olarak tabiatı nasıl hor kullandığımızı hatırladık. Sevgiyi hatırladık. Umarım unutmayız.

-Politika yapma biçimi de değişecek mi bu süreçte?

Değiştirmemesini umuyorum. Elbette bazı yeni alışkanlıklar edineceğiz. Dokunarak, yüz yüze bakarak yapılan siyaset biçimi, insanı, siyasetçiyi besleyen, yeni bilgiler öğreten bir biçimdir. Umuyorum o biçim değişmez.

-Salgınla mücadelede yeni kurallar açıldı. AVM’Ler konusunda endişeli misiniz?

Bir bilim kurulu kuruldu. Kurulun kendi içinde yaptığı açıklamalarla özellikle avm’ler konusu biiz biraz endişeye sevk etti. Çünkü kapalı alan. O kapalı alanda insanların birbirine koronayı bulaştırma konusunda bilim insnalarının endişesi var. Ekonominin çok durgun olduğu bir dönemde, harcama konusunda da gerçek anlamda nakit yardımı yapılmadığı için, anladığım kadarıyla para yok, ekonomi çarklarının şlerleyebilmesi için muhtemelen hızlı bir biçimde adımlar atıldı. Umarım bilim insnalarının endişesi gerçekleşmez. Çünkü biz o zaman sürü bağışıklığı tercihinde bulunmuş bir ülke haline döneriz.

Keşke ekonomimiz bu salgına daha güçlü bir şekilde yakalansaydı. Temel problemimiz ekonominin bu salgından öncede çok kötü olduğu işsizliğin yüksek olmasıydı. Elbette inşaatta olmalı ekonominin içinde. Ama sadece inşaat üzerinden modellenen bir ekonomiyi tercih ettiğinizde ekonominizde de böyle kırılgan bir şekilde yakalanıyorsunuz.

-Albayrak’ın açıklamaları…

Ben damat bakanın bu görüşlerinin gerçek olmasını kalpten isterdim. Türkiye ekonomisinin kötüye gitmesini alkışlayacak bir pozisyonda olmayız. Genç işsizliğin yüksek olduğu, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesinin bir şekilde harcandığı, işsizlik fonunun nereye gittiği hakkında hiçbir bilginin bulunmadığı bir pozisyonda yakalandık. Para basılabilir ama bu paranın ihtiyaç sahiplerine giyinme, barınma, yeme-içme yardıma dönmesinin şartlarının şeffaf bir biçimde ortaya konması lazım. İller rayına girdiğinde, pandmei hayatımızdan çıktığında da bu basılan paranın enflasyona sebep olmaması için nasıl geriye çekileceğinin yolun yordamının önceden açıklanacağı bir sistemin olması lazım.

Keşke damat beyin söylediklerinin gerçekleştirilecek bir pozisyon olsa. Nohut, mercimek ihraç ederdik bütün bunları ihraç eder hale geldik. Tarımda pahalı ürün diye bir kavram oluştu. Japonya yıllardır dünyanın en pahalı pirincini üretir. ABD tarımını teşvik eder, biz Anadolu çiftçisine, Amerikan çiftisi kadar para ödeyecekleri kadar bir mazot kullanımını damat bakan sağlasın, ben razıyım. Biz şekeri çok ucuza ithal edebiliyoruz dendi, önce pancar üretimi yasaklandı, sonra fabrikalar kapandı. Tarım sanayi, teknoloji burada. Elbette içinde inşaatta olmalı ama istihdam yaratacak tercihlerde bulunmalı.

Biz 18 yıldır, bugünlerde de Erdoğan’a, arkadaşlarına ve damat bakana şunu öğretmedik: Faiz bir sonuçtur, sebep değildir. Dolayısıyla gerçek yapısal tedbirleri alıp tercihlerinizi değiştirmeden bu işin yola girmesi mümkün değil. Faizi kim savunur? Merkel çok büyük takva sahibimi de, Almanya’da faizler düşük?

-Muhalefetin yol göstericiliğinin de önünün kapandığı bir atmosfer hissediyor musunuz?

Çok çirkin kutuplaştırıcı, bir dil, korkuyu kullanan bir bakış açısı ve tutum var. Mesela sizin çalıştığınız yerden ayrılmanıza ne sebep oldu? Davutoğlu’yla yaptığınız röportaj. Bu bir zincir. Sizi korkutacaklar. Aileniz var onları doyurmak zorundasınız. İşiyle hapisle şiddetle korkutacaksınız. Bneim evim basıldı. İpin ucundaki hanımefendi diyerek snei asarız diyerek korkutacaksınız. Korku enteresan bir duygudur. Korku bir süre sonra kaybedecek bir şeyi kalmadığına inanan insnalar açısından eeh diyeceğiz bir durumdur. Ben eeh diyorum.

Biz muhalefet partisiyiz ama iktidar-muhalefet kavramını, iktidarı oluşturan partiler gibi kırmızı kuvvetler-mavi kuvvetler diye ayırmıyoruz. İkincisi biz doğruya doğru diyoruz, yanlışa doğrusu budur diyip önerimizi söylüyoruz.

Bu dilin çirkinleşmesinin bir sebebi de Erdoğan’ın Saray’a hapsolmasıdır. Saray ayrı bir kültür üretir, ayrı bir hayat tarzı üretir. Bambaşka bir paralel evren üretir. Seçmenle, milletle olan bağınızı koparır. Biz Türkiye’de şu anda bunu yapıyoruz. Cumhur İttifakı’nın bileşenlerine baktığınızda son derece duygusal, irrasyonel, mezara kadar beraberiz diyen eylemde ve söylemde tekleşen, birbirini korumak için kendi tutumlarını değiştiren, partilerin tüzel kişiliklerinin var olan tutumlarını değiştiren, neredeyse tek bir parti haline gelen bir birliktelik. Millet İttifakı ise tamamen hak, hukuk, adalet , demokrasi ve vatandaşların talebi üzerine oluşan, problemlere özgün çözümlerini farklı farklı söyleyebildikleri bir rasyonel. Mezara kadar biz beraberiz, sevgi-nefret ilişkisine dayanmayan seçmenin taleplerine uygun bir birliktelik. Cumhur İttifakı üzeirnden biz muhalefetin yan yana gelişini okuduğunuzda kafalar karışıyor.

Ben 27 yıldır politika yapıyorum. Hep mavi kuvvetler- kırmızı kuvvetler olmuştur ama bu derece siyasetçilerin birbirine mavi kuvvetler-kırmızı kuvvetler diye baktığı bir dönem olmadı.

-Bahçeli eskiden hükümeti çok eleştiriyordu. Şimdi gelinen nokta belli. Acaba Akşener’de ileride Erdoğan veya AK Parti’yle yan yana gelir mi sorusu var?

Biz makulün peşindeyiz. Bizim çok net bir tavrımız var. Bana bir gazeteci arkadaşımız, 27 yıllık siyasi hayatımda, en acı günleriniz nedir diye sordu. 28 Şubat’ı söylemedim, evimin basıldığı günü söylemedim. 16 Nisan 2017 referandumunu söyledim. Benim için en karanlık, acı gün oydu. Keşke haklı çıkmasaydım. Ekonominin uçacağı söyledi. O günle bugün arasında her birimiz gsmh’da fert başına 2 bin dolar fakirleştik. Biz iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemle, güçlü bir Meclis’le, adaletin, hukukun, demokrasinin yeniden tesis edilmesiyle, iyileştirilmiş, güçlendirilmiş parlamenter sistemiyle bu ülkenin nefes alacağına inanıyoruz. Tek kişinin hakim olduğu partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bu ülkenin vatandaşları için kabus olduğuna kanaat etmiş, iman etmiş bir insanım. Dolayısıyla bu sistemin övüldüğü, bu sitemler yol yüründüğü bir noktada AK Parti’yel yan yana gelmemiz mümkün değil. Ama AK Parti ve Erdoğan, güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme geçelim dedikleri zaman orada oluruz.

-Siyaset kurumuna güvenin azaldığını düşünüyor musunuz? Geçmişte var olan bir duruş, sonra taban tabana zıt görüşler kuruma güveni azaltıyor mu?

Bu sorunun kendi içerisinde bir cevabı var. Haklısınız. İnsanlar hata yapabilir. Temel sorun şu: Çok ağır sözlerle siyasi liderler birbirini suçluyor. Benim ne sayın Erdoğan’ın ne Bahçeli’nin şahsıyla ailesiyle alakalı bir tek incitici kelimemi bulmanız mümkün değil. Eylemleri siyasi argümanları üzerinden en sert şekilde eleştirebiliriz. Kadın olmak siyasette daha zor. Daha ilginci, tırnak içinde takva sahibi olduğunu düşündüğümüz, tırnak içinde 28 Şubat’ın o ayrıştırıcı zihniyetinden bıkmış ona yönelik ders çıkardığını düşündüğümüz bir yapının, bir kadının cinsiyeti üzerinden, kadın olarak doğmuşluğu üzerinden ne kadar çirkinlikler yaşadığını ben bire bir şahsımda gördüm. Bunu biz 28 Şubat’ta o devrin güçlülerinden görmedik. Kocasını aldattı denmedi, torununun mezhebi konuşulmadı. Çok anlatamayacağım, onlar adına hicap duyduğum pek çok çirkinlik yaşadım. Kadın doğduğum için. Ben siyasi olarak eleştirilebilirim, şimdi bu pespayeliğe prim vermiyoruz. BU ilkeye, değere uyacağız. Umuyorum ki Türkiye bu farkı görecek. İnsanların nefes almaya ihtiyacı var, boğuluyoruz, boğazımızı bir el sıkıyor sanki.

Gerçekten acıyorum onlara. Söyledikleri sadece tehdit, hakaret ve ipin ucundaki hanımefendi. Ben cevap vermeyi de zul kabul ediyorum. Yakıştı mı, ne yaşına yakıştı, ne başına yakıştı. Karısının yüzüne nasıl bakıyor? Çok eskiden tanıdığım, abimin çok sevdiği bir insandı. O kadar çirklinlikle karşılaştım ki, ama o düzleme, o çamurun içine yeminim var girmeyeceğim. Bir kelimeyle hepsinin yüzünü kapkara ederim de, yeminim var girmeyeceğim.

Sayın Erdoğan’ı ister 2023’te ister daha önce yapılacak seçimte, bir Saray hayatına hapsolması, ikincisi de bu propagandist medya mensubu olan gazetecimsi kişiler seçimlmesinin önünde en büyük engel olacaklar. Erdoğan demokratik usullerle vatandaşın oyuyla seçilemeyecek. Çünkü vicdan denilen bir kavram vardır. Bu dildeki vicdansızlık, tavırdkai şımarıklık önüne gelene tehdit etme mekanizması sıradan insanların vicdanında yaralar açıyor. Eğer ekonomide doğru tedbirler alınamazsa vicdansızlar ve cüzdansızlar arasındaki meseleden ürkmemiz lazım. Onun için Erdoğan yapamaz ama önce damat bakanı maliye ve hazinenin başından çeksin, doğru dürüst bu işi yapacak birisini getirsin, bir ekonomi kurulu kursun. Siyasi partilerden de çok doğru dürüst ekonomitler var bu ülkede. Onları istihdam etsin biz de verelim. Görüşlerimizi fikirleirmizi aktaralım. Vicdansızlar ve cüzdansızlar tehlikesinden bu ülkeyi kurtaralım.

-Memleket masası kuralım önerisinde bulundunuz. Pek karşılık bulmadı gibi. Umudunuz var mı hala?

Dün anneler günüydü. Liderler arasında tek kadın kişiyim. Siyasi kimliğim baki kalmak kaydıyla bir anne olarak, bir babaanne olarak tüm liderlere bir çağrıda bulundum. Erdoğan partili cumhurbaşkanıdır iktidar onlardır. Dolayısıyla bu eylemi daveti yapması gereken kendisidir. Bir kez daha çağrıda bulundum. Dün anneler günüydü. Acaba o sertleşmiş yürekler, bütün  bu erkeklerin her biri annelerini hatırlamıştır diye ümit ederek, acaba bu ülkenin annelerine de o yumuşamış yürekle bakabilirler mi, bu sese kulak verebilirler mi diye çağrı yaptım. Bu çağrı yerine getirildiğinde herkesin lehine. Hepimizin fikirleirmizi önerilerimizi ortaya koyduğumuz bir memleket masası. Bu masada fikirlerimizi söylediğimizde, yerine getirildiğinde kime fayda sağlayacak? Memleketin işine yarayacak.

-Böyle bir beklentiniz var mı? Olmazsa diğer liderlerle kendi aranız toplantı yapıp hükümete ieltmek gibi bir düşünce varmı?

Olabilir birkaç gün beklemek gerekir. Sonra böyle bir araya gelme olabilir. Birbirleyile yan yana gelmek istemiyorlarsa, Erdoğan açısından söylüyorum, tek tek bu sistem ouşturulabilir. Esas olan Türkiye’yi düşünmektir. Yurtdışında Türkiye’nin bu fotoğrafa ihtiyacı var.

-Bahçeli sizinle yan yana görünmek istemez diye mi o marjı koyuyorsunuz?

Ben bilmiyorum. Niyet okuması yapmam doğru değğil. Bahçeli’nin tutumunun ne olduğu konusunda gerçekten bir bilgim fikrim yok.

-O memleket masasında HDP’ye yer yok mu?

Bu ülkenin dert dert edinen herkese yer var. HDP’yle ilgili bana soru soruldu. Hep sorulduğunda aynı şeyi söyledim. PKK’nin yakınında, yanında yöresinde konumlandırıyoruz dedim. Ordaan hem eski onursal başkanın hem de şimdi Sırrı Süreyya Önder’in birbirine benzeyen iki açıklama oldu. Birincisi ‘Biz de Meral Hanım’ı gladyonun içinde konumlandırıyoruz’ dediler. Ben gladyo değilim. Eski onursal başkan şunu mu ndemek istedi: Biz de PKK’nın yanında değiliz. İkincisi, Önder’in söylediği ise çok saygısızca bulduğunu ifade etti.

-Sırrı Süreyya Önder’in açıklamaları…

Bizin, ne benim ne arkadaşlarımın HDP’ye biz nerede ne yapalım diye soru sormuşluğumuz resmi, gayriresmi yoktur. İsnat eden bunu ispat etmekle görevlidir. Burada asıl dikkatimi çeken saygısızlık konusu. Sayın Önder, bu  HDP’nin yönetim kadrosunu PKK’nın yanında gören İYİ Parti’yi ve onun genel başkanlığının saygıssızlıkla suçluyorsa şunu mu demek istiyor: Kardeşim biz PKK’Nın yanında yöresinde dğiliz. Sen bize saygısızlık ediyorsun mu demek istiyor? Bunu demek istiyorsa dolandırmaya gerek yok. Açık açık söylemelidir. Biz bundan HDP’nin kurumsal sisteminin yöneticilerinin bizim PKK’yla herhangi bir alakamız yoktur, bize saygısızlık ediyorsunuz sözlerinden ancak mamnuniyet duyarız. Ama bugüne kadar bütün mitinglerde teröristbaşının posteri açıldı, başkan Apo diye gidildi. Heykelinin yapılacağı söylendi. PKK ayrılıkçı silahlı bir örgüt. Biz bu konuda İYİ Parti olarak çok netiz: PKK, FETÖ, IŞİD, El Kaide PYD YPG her ne kadar terör örgütü varsa, onlarla legal-illegal, indirekt-direkt, sevgi veya saygı anlamında bir duruşu olan yapılarla yan yana gelmemiz mümkün değildir.

O zaman HDP’nin 6 milyon seçmenine ne diyorsunuz? Onlara da saygı duymuyorsunuz? Onlarıda mı teröre yakın duruyor diye eleştiriyorsunuz? BU şartlar altında seçimlere neden sokuyorsunuz?

Siyasi partilere oy veren seçmenler, İYİ Parti’nin seçmeni de dahil, hiçbir partinin tapulu malı, marabası değildir. Biz  bu en iyi şekilde 23 Haziran’da İstanbul sçeimlerinde gördük. 298 bin CHP’ye oy veren seçmen, etnisitesi nedir ne değildir ben onu bilemem, alamayız diye sandığa gitmedi. Ama 325 bini aşkın AK Parti’ye oy vermiş seçmen de 31 Mart’ta sandığa gitmedi.