İlker Başbuğ 19 Mayıs 1919'un 101'inci yılında tarihi tespitler yaptı

TSK'nın 26. Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Başbuğ, Mustafa Kemal Atatürk'ün başlıktaki sözünü hatırlattı. Başbuğ, “Atatürk ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri mucizenin karşısında saygıyla ve şükranla eğilmeliyiz. Atatürk'ü anmanın yanında, her dakikası derslerle dolu hayatından bir şeyler öğrenmeliyiz” dedi.

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın İlker Başbuğ, Mustafa Kemal Atatürk 13 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. Haydarpaşa Garı'nda trenden indi. Kendisini karşılayan dostu ve doktoru Rasim Ferit Talay ile bir istimbota binerek Galata'ya doğru yol alırken gördüğü manzara karşısında sizce neler düşündü?

İSTANBUL'A BAKIP ŞÖYLE DEDİ: GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER…
İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): İlginç bir soru. Atatürk'ün ilk gördüğü, elbette Dolmabahçe Sarayı önlerinde demirli duran 61 parçalık işgal donanmasıydı.

Bu manzara karşısında Mustafa Kemal Paşa hüzünlendi. Yüreği acılarla doldu. Çünkü, Çanakkale'de yenerek geri gönderdiği düşman donanması, şimdi hiçbir engelle karşılaşmadan İstanbul'a gelmişti ve çelikten bir duvar gibi önlerinde duruyordu.
Mustafa Kemal, Sadrazam İzzet Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a gelmişti. Ancak, o arada İzzet Paşa sadrazamlıktan ayrılmıştı. Bu durumda Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da ne yapacaktı?
İstanbul'un işgal altında olduğunu gözleriyle gören Mustafa Kemal, istimbotla Galata istikametinde ilerlerken Rasim Ferit Talay'a şunları söyledi:
“Hata ettim, İstanbul'a gelmemeliydim. Ne yapıp edip Anadolu'ya dönmenin çaresine bakmalıyım!..”

Ancak, “Hayat demek, mücadele demektir” sözü, Mustafa Kemal'e aittir. Onun için, çaresiz kalmak diye bir şey
asla söz konusu olamazdı.

Evet, tablo, durum zordu. Ama her zaman bir çıkış yolu da vardı. Aslında onun için çıkış yolu Anadolu'daydı. O an mutlaka onu düşünüyordu.
Mustafa Kemal Paşa, arkadaşı Rasim Ferit Talay'a, Dolmabahçe Sarayı önünde demirlemiş işgal donanmasını işaret ederek şunları söyledi:
“Geldikleri gibi giderler!..”

(U.D.): Atatürk Samsun'a hareket edeceği 16 Mayıs 1919 gününe kadar altı ay üç gün süreyle İstanbul'da kaldı. Bu altı ayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

(İ.B.): Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'da geçirdiği bu altı ay çok önemlidir. Bu sürece, Kurtuluş Savaşı'nın stratejik planlama ve kadrolaşması dönemi olarak bakılabilir. Bu dönemi anlamadan, Kurtuluş Savaşı mücadelesini tam olarak anlayamazsınız.
Atatürk 1914-1919 dönemine ait hatıralarını Falih Rıfkı Atay ile Mahmut Soydan'a anlattı ve yazdırdı. Anıların bir kısmı Hakimiyet-i Milliye ve Milliyet gazetelerinde 1926 yılında yayımlandı. Anıları okuduğunuz zaman, Mustafa Kemal Paşa'nın sesinden, onun anlatımından, İstanbul'da geçirdiği o çok
ilginç ve önemli olan altı ayı adeta canlı olarak yaşıyorsunuz.

(U.D.): Bu altı aylık süreçte anlatılacak, konuşulacak çok şey var. Ama sizi çok etkileyen ve kamuoyu tarafından çok iyi bilinmeyen Mustafa Kemal Paşa'nın yaşadığı bir iki olayı bize anlatır mısınız?

“MUSTAFA KEMAL'İ İSTANBUL'DAN UZAK TUTMAK LAZIM” DİYORLARDI

(İ.B.): İlk önce şuna bakalım. İstanbul'da bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın durumu yani pozisyonu nedir? Bu soruyu Atatürk, anılarında şöyle cevaplıyor:
O günlerde birtakım takiplere uğrar gibi olduğumu hissediyordum. İstanbul'da hâlâ ordu kumandanı sıfatı ile bulunuyordum. Ne azledilmiş ne emekli olmuş ne de açığa çıkarılmıştım. Bir gün Harbiye Nezareti'nden bir yazı geldi. Otomobilimi ve yaverimi almışlar, ödeneğimi de kesmişlerdi. O gün iktidarda bulunanlardan kendi hakkımda böyle bir muamele beklemiyordum. Bu, henüz geldiği taraf belli olmayan bir baskı idi. Vahdeddin kabinelerinde benim için farklı görüşlerde olanlar vardı. Birileri beni lehlerine kazanmaya çalışıyorlardı. Diğerleri ise Mustafa Kemal'e emniyet edilemez! İstanbul'da birtakım hazırlıklar yapıyor, bu adamı İstanbul'dan uzaklaştırmak lazımdır diyorlardı!..

Şimdi burada beni oldukça etkileyen, Atatürk'ün yaşadığı bir olaya değinmek istiyorum:

YANDAŞ GAZETEDEN ATATÜRK VE BAZI KOMUTANLARA KUMPAS
O günlerde İstanbul basınının bir kısmı, İttihatçılardan intikam almak için her fırsatta eski komutanlara şiddetle saldırıyordu. Sadrazam Damat Ferit, Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne mensup olduğundan, böyle saldırılar maalesef rahatlıkla yapılabiliyordu.

Bu gazetelerden birisi de Hukuk-i Beşer gazetesiydi. Gazete 14 Mart 1919'da bir yazı dizisi yayımlamaya başladı. Dizide, I. Dünya Savaşı'na katılan komutanlara çok ağır suçlamalarda bulunuluyordu.
Gazetede yer alan komploya göre; I. Dünya Savaşı esnasında kağıt paranın geçerli olmadığı yerlerde milyonlarca altın ve gümüş para basılarak vagon vagon ordu komutanı denilen yüksek alçaklara, haydut başlarına teslim edilmişti.
Yazıyı, 31 Mart 1909 olayları sırasında “din elden gidiyor” diyerek olaylara karışan Mevlanzade Rıfat yazmıştı. Komplo Mustafa Kemal Paşa'ya kadar uzanıyordu. İstanbul'daki durumu çok güvende olmayan Mustafa Kemal Paşa olaya hemen tepki gösterdi. Harbiye Nezareti'ne hemen bir yazı yazdı. Yazıda şunları ifade ediyordu:
…Osmanlı ordularını, onun namuslu kumandanlarını bu şekilde gösterebilme kabiliyeti ancak vatan ve milletin mahvolup dağılmasını arzu eden bir alçakta bulunabilir. Ben, Fevzi (Çakmak) Paşa, Nihat (Anılmış) Paşa, Yakup Şevki (Subaşı) Paşa, İhsan (Sabis) Paşa ve Cevat (Çobanlı) Paşa gibi namus ve istikametlerinden asla şüphe edilemeyecek olan ordu kumandanı arkadaşlarımın bu rezilce teşhire karşı ne diyeceklerini bilemem… Yalnız kendi adıma ve hesabıma bildiririm ki başlarında bulunmakla iftihar ettiğim ordular, soylu Osmanlı milletinin namuslu evlatlarından oluşuyordu. Bu namussuzca iddiayı ret ve sahibine iade ederim!.. Bu müfteri hakkında kanuni muamelelerin yapılmasının temin buyurulması istirham olunur!..

Harbiye Nezareti, gazete ve yazarı hakkında suç duyurusunda bulunacağı yerde Mustafa Kemal Paşa'nın
başvurusunu gazeteye iletti!..
(U.D.) : Peki, sonra ne oldu?

İFTİRALAR ATILAN MUSTAFA KEMAL HAKARET SANIĞI OLDU

(İ.B.): Çok ilginçtir, Hukuk-i Beşer gazetesi Mustafa Kemal Paşa aleyhinde hakaret davası açtı. Mustafa Kemal bir anda sanık durumuna düşmüştü.
Daha sonraki gelişmeleri Mustafa Kemal Paşa, anılarında şöyle anlatmaktadır:
“Bir gün bir celpname aldım. Hakaret zanlısı olarak bir hafta sonra mahkemeye çağrılıyordum. Yaman çatmıştık. Aklımı başıma topladım. Komutanlık mevkiinde değildim. Siyasi bir şey de yapamazdım. Hukuk çareleri bulmalı idim. İsterdim ki bu mahkemede bulunayım, fakat o zamanki İstanbul gazetecilerinin en aşağısı ile
karşı karşıya gelmek çok gücüme giden bir şeydi.

Bundan başka, davanın bazı yüksek politikacılar tarafından hazırlanan bir plan neticesi olduğunu da düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, mutlaka mahkûm olacaktım. Bu vesile ile birçok derdimi döksem bile, bunlar mahkeme salonlarının duvarları içinde kalacaktı. Tanıdığım avukat Sadettin Ferit Bey'i davet ettim. Kendisine vaziyeti anlattım ve fikrini sordum:

-Dava önemlidir, dedi. Mahkum olmanız ihtimali vardır.
-Amma yaptın canım, ben hiç de mahkum olmak niyetinde değilim, dedim.
Maksadımı pek tabi olarak kavrayamayan avukatım cevap verdi:
-Elbette… Fakat müsaade ederseniz, davacının vekili ile konuşayım!
Hayır, müsaade edemem. Haklı olduğumu biliyorum. Bu iş yolumun üstüne çıkan bir dikendir. Hürriyetimden
mahrum olmak istemem. Zamana ihtiyacım var. Bana zaman kazandırabilir misiniz, diye sordum. Cevabı: “Buna
söz verebilirim” oldu.
Vekilim bir iki defa mahkemeye gitti. Davayı dağıttı. Bana o kadar zaman kazandırdı ki, İstanbul'dan çıktığım gün,
16 Mayıs 1919'da henüz mahkeme bitmiş değildi.

(U.D.): Gerçekten ilginç olduğu kadar, oldukça düşündürücü ve ibret verici bir durum. Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesi nasıl oldu? Hatta bazıları bu görevi Mustafa Kemal Paşa'nın kendisinin istediğini ileri sürüyor. Bu konularda siz ne dersiniz?

(İ.B.): İngilizler Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas bölgelerinde silahlı birlikler kurulduğunu öne sürerek bunların önlenmesini isteyen oldukça ağır bir protesto mektubunu 21 Nisan 1919'da Sadrazam Damat Ferit'e verdiler.

Harbiye Nazırı Şakir Paşa, 29 Nisan 1919 günü, Mustafa Kemal Paşa'yı çağırdı. Atatürk, sonrasında yaşananları anılarında şöyle anlatır:

19 MAYIS 1919'DA SAMSUN'A GİDİŞİ BAŞLATAN KARAR

Bürosunda karşısına oturdum. Bir tek kelime söylemeksizin bana dosyayı uzattı. ‘Bunu okur musunuz' dedi. Dosyayı okuduktan sonra Harbiye Nazırı'nın yüzüne baktım. ‘Emriniz paşam' dedim. ‘Ben Sadrazam paşa ile görüştüm. 9. Ordu Müfettişliği için sizi uygun gördük' dedi.

Ben o gün bütün bunları bilmiyordum.
Talih bana öyle uygun şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem.
Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim…
Atatürk'ün anılarında net şekilde söylediği gibi, 29 Nisan günü, Harbiye Nazırı kendisini çağırdığında Mustafa Kemal'in hiçbir şeyden haberi yoktur.
Sultan Vahdeddin de görevlendirme kararnamesini, 30 Nisan 1919 günü onaylamıştır.

(U.D.): Bugün 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nın 101'inci yılını kutluyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

(İ.B.): 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. Atatürk ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri mucizenin büyüklüğü ve anlamı karşısında saygıyla ve şükranla eğilmeliyiz.
Atatürk'ü anmanın yanında, onu anlamaya ve yaşamının her dakikası derslerle dolu hayatından bir şeyler öğrenmeye daha çok çalıştığımız zaman, ona daha çok layık olabileceğimizi de artık öğrenmeliyiz.